Aruz, ''çadırın ortasına destek olarak dikilen direk'' demektir. Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında ''hecelerin uzunluk ve kısalıkları temeline dayanan nazım ölçüsü'' anlamında kullanılır.
Arapların ilmü'ş-şi'r dedikleri şiir bilimi, aruz bilimi (ilmü'l-kāfiye) diye ikiye ayrılır. Aruz bilimi, aruz ölçüsü (aruz vezni)'nün kurallarını bildirir.
Aruz ölçüsü, Arapçanın hece dizgisine sıkı sıkıya bağlıdır, ondan ayrı düşünülemez. Arapçada temel harfler ünsüzlerdir. Bu harfler ya harekesiz (sâkin) ya da harekeli (müteharrik) olurlar.Hastalıklı harfler (hurûf-ı illet) denilen ١ (elif), د (vav), ى (ye) yani bizim uzun â, û, î ile gösterdiğimiz ünlüler, Arap dilcilerine göre bir hareke ile bir harekesiz ünsüzden birleşmiş seslerdir. Buna göre bir beyti oluşturan harfler arasında harekesiz ve harekeli harfler birlikte bulunacaktır. Bu harflerden ikisinin birleşmesine sebeb (ip), üçünün birleşmesine veted (ağaç kazık) denir. Bunların da kendi aralarında ikiye ayrılmasından dört çeşit temel hece yapısı oluşur:
a. ben, gel, kar gibi yatay bir çizgi (-) ile gösterilen kapalı
heceler.
b. te-pe, ka-ra, ya-ra gibi bir nokta (.) ya da ters bir yay ( ̮ ) ile
gösterilen açık heceler.
c. gö-nül, ka-lem, se-pet gibi bir açık bir kapalı (.-) heceler.
ç. bâ-de, hâ-ne, lâ-le gibi bir kapalı bir açık (-.) heceler.
Bu temel parçaların
birleşmesinden 8 ana kalıp ortaya çıkar. Her beyitte en az dördü bulunan bu
parçalara tef’il, tef’ile ya da cüz denir. Bu temel parçalar şunlardır:
1. fa’ûlün (fe-ûlün) (.--)
2. fâ’ilün, fâ’ilât (-.-)
3. mefâ’ilün (.-.-)
4. fâ’ilâtün (-.--)
5. müstef’ilün (--.-)
6. mef’ûlâtü (---.)
7. müfâ’aletün (.-..-)
8. mütefâ’ilün (..-.-)
Bu ana parçaların hece
düzenlerinden birtakım değişik parçalar daha doğmuştur. Bunlar da şöyle
gösterilebilir:
1. fa’, fâ’ (-)
2. fa’ûl (fe’ûl) (.-)
3. fa’lün, fâ’il (--)
4. fa’ûlün, (fe’ûlün), mefâ’il (.--)
5. fe’ilün, fe’ilât (..-)
6. fâ’ilün, fâ’ilât (-.-)
7. mef’ûlü (--.)
8. mef’ûlün, mef’ûlât (---)
9. fe’ilâtün (..--)
10. mefâ’ilün (.-.-)
11. mefâ’îlün (.---)
12. mefâ’îlü (.--.)
13. fe’ilâtü (..-.)
14. fâ’ilâtün (-.--)
15. müstef’ilün (--.-)
16. müfte’ilün (-..-)
17. fâ’ilâtü (-.-.)
18. mef’ûlâtü (---.)
19. mütefâ’ilün (..-.-)
20. müfâ’aletün (.-..-)
21. müstef’ilâtün (--.--)
Bu tef'ile ve cüz adı verilen temel parçaların türlü biçimlerde yan yana gelmelerinden daha büyük kalıp (vezin) 'lar ortaya çıkar. Bunların sınıflandırılmasıyla ortaya çıkan dizge de bahirler ve dairelerdir.
Bu ölçüler Arap sınıflandırılmasına göre 19 bahir 6 daire, İran ve Türk sınıflamasına göre 14 bahir 4 dairedir.
Aruz bilimini böyle bir öğretici biçiminde ilk olarak ortaya koyan ünlü Arap dilcisi İmam Halil bin Ahmet (öl. 786) 'tir. Bu bilimle ilgili kuralların bir bölüğü İslâmlığın ilk çağlarında bilinmiyordu. İmam Halil'in ortaya attığı bu dizge ilk zamanlar kabul edilmedi. Öyle ki, zamanın kimi ünlü şairleri kendilerini bu ölçülerin üstünde görerek onlara uymayan ölçülerlde şiirler yazdılar.
Arap aruzu, önce İran'a geçmiştir. İranlılar aruzun kendi eski ölçülerine yakın olanlarını seçmişler, bu ölçüler içinde bahirler bile uydurmuşlardır. Örneğin, hezec bahrinin türlü biçimlerinden oluşan 24 rübâi kalıbını İranlılar bulmuşlardır.
Türklerin çok eski çağlardan beri güçlü bir halk şiiri geleneği vardı ve hece ölçüsünü kullanıyorlardı. İslâmlığı kabul ettikten sonra, İran edebiyatının etkisiyle Türkler de Farsça şiirler yazmışlar ve Frasçayı şiir dili olarak benimsemişlerdir. Böylece Türkler, ilk şiirlerinde İran aruzunu kullanmaya başlamışlardır. Türkçede Kutadgu Bilig adlı yapıtta ilk olarak kullanılan kalıp, fa’ûlün fa’ûlün fa’ûlün fa’ûl’dür. Firdevsî Şeh-nâme’sini bu kalıpla yazmış olmasından dolayı, bu kalıba Şeh-nâme vezni de denilir.
Türklerin çok eski çağlardan beri güçlü bir halk şiiri geleneği vardı ve hece ölçüsünü kullanıyorlardı. İslâmlığı kabul ettikten sonra, İran edebiyatının etkisiyle Türkler de Farsça şiirler yazmışlar ve Frasçayı şiir dili olarak benimsemişlerdir. Böylece Türkler, ilk şiirlerinde İran aruzunu kullanmaya başlamışlardır. Türkçede Kutadgu Bilig adlı yapıtta ilk olarak kullanılan kalıp, fa’ûlün fa’ûlün fa’ûlün fa’ûl’dür. Firdevsî Şeh-nâme’sini bu kalıpla yazmış olmasından dolayı, bu kalıba Şeh-nâme vezni de denilir.
Aruzu kullanmaya başlayan Türk şairleri büyük bir güçlükle karşılaştılar. Çünkü Türkçenin yapısı Arapça ve Farsçaya benzemiyordu. Türkçede uzun ünlü
bulunmaması Türkçe sözcüklerdeki kimi ünlülerin uzatılması sonucunu
doğuruyordu. Bununla birlikte Türkler ilk zamanlarda hece ölçüsüne en yakın olan kalıpları seçerek işe başlamışlardır. Türkçenin yüzyıllarca direnerek karşı koyduğu aruz, -birkaç ünlü
divan şairi dışında- ancak XIX-XX. yy’larda Tevfik Fikret, Mehmet Akif, Yahya
Kemal gibi şairlerin elinde bir Türk aruzu durumuna gelmiştir.***
❗ Burayı olabildiğince sade ve anlaşılabilir bir şekilde vermeye çalışacağım.
Aruz ölçüsünün temeli hecelerin uzun ve kısa olmaları özelliğine dayanır. Ölçünün doğru olarak bulunabilmesi için önce, dizedeki hecelerin değerlerinin saptanması gerekir. Türkçe, Arapça ve Farsça sözcüklerdeki heceler iki ana bölümde toplanır.
Açık Hece : Buna muallak ( asıllı, boşlukta duran ) denir. Ölçü uygulamasında açık heceler bir nokta ( . ) ya da ters bir yay ( ̮ ) işaretiyle gösterilir. ( + ) işaretiyle gösterenler de vardır. Bu metinde daha görünülebilir olması için ( V ) ile göstereceğim.
* Yalnız bir kısa ünlüden oluşan ya da kısa ünlü ile biten heceler açık hecedir.
de-li, sa-rı, ö-rümcek, kö-mür, me-kân, rü-bâb gibi.
Kapalı hece : Buna müsned (dayanılmış) de denir. Ölçü uygulamasında kapalı heceler yatay ( - ) ya da dikey ( ı ) bir çizgi ile gösterilir. Dizenin sonundaki hece daima kapalı okunur.
* Bir ünsüz ile biten heceler kapalı hecedir.
öl-mek, uç-kur, ıs-lak, ak, al,āb, kert-mek, yurt, kart gibi.
* Yalnız bir uzun ünlüden oluşan ya da uzun ünlü ile biten heceler kapalı hecedir.
sā-de, ā-şık, dī-dār, gibi.
1- Vasl : Bağlayış, ulama demektir.Sonu ünsüz ile biten bir sözcüğü, ondan sonra gelen sözcüğün ünlü harfine bağlamaktır. Ölçüde yan yana iki açık hece gerektiği zaman yapılır.
Hürr olmak eğer ister isen olma cihânın --- / v--- / v--v / v--
Zevkında safâsında gamında kederinde --v / v--v / v-vv / v--
Yukarıdaki beytin vezni mef'ûlü / mefâ'îlü / mefâ'îlü / fe'ûlün' dür( --v / v--v / v--v / v-- ). İkinci dizede '' gamında '' sözcüğünün son hecesinde imale yapılır. İlk dize ulama yapılmadan okunursa vezin bozuk olur. Bu dizede ''olmak eğer'' ve ''ister isen'' sözcükleri arasında iki açık heceye gerek vardır.
Hürr olmak ̮ eğer ̮ ister ̮ isen olma cihânın
Dizede yayla bağlanan heceler arasında ulama yapılırsa vezin düzelir ve şu şekilde hecelenir : Hürr ol-ma-ke-ğe-ris-te-ri-sen ci-hâ-nın
Hürr olma keğer iste risen olma cihânın --v / v--v / v--v / v--
Zevkında safâsında gamında kederinde --v / v--v / v--v / v--
2- İmale : Çekme demektir. Açık heceyi kapalı olarak okumaktır. Sıkça karşımıza çıkar.
Özellikle divan şiirinde Arapça ve Farsça asıllı kelimelerin birçok hecesinde tabii olarak görülen makbul imâle şekillerinden başka asıl itibariyle kısa heceli olan Türkçe kelimelerin türlü hecelerinde vezin zaruretiyle sunî olarak yapılmış imâle örnekleri bulmak mümkündür. Yalnız Farsça ve Arapça kelimelere benzetilerek imâleye müsait görülen “var, dağ, yar” gibi hecelerde değil “er” gibi imâleye elverişli olmayanlarda bile imâle yapılmıştır: “Hakk’a karşı duralım êr kişi niyyetine” mısraında olduğu gibi. Farsça izâfet terkiplerinin kesrelerinde ve atıf “vâv”larında imâle câizdir. Bu tür imâleye şairlerin manzumelerinde sıkça rastlanmaktadır. Aruz veznini kullanan bazı son devir şairleri de (meselâ Ahmed Hâşim) imâleden uzak duramamışlardır.
Kamu bîmârına cânân devâ- yı derd eder ihsân vv-- / vv-- / v-v- / v---
Niçin kılmaz bana dermân beni bîmâr sanmaz mı v--- / vv-- / vv-(- / v)---
Yukarıdaki beytin vezni mefâ'îlün / mefâ'îlün / mefâ'îlün / mefâ'îlü' dür( v--- / v--- / v--- / v--- ). İkinci dizede ''bîmâr'' sözcüğünün son hecesinde med yani bir buçuk hece yapmalıyız. Vezin gereği ilk mısrada '' kamu '' sözcüğünün ikinci hecesinde, ''bîmârına '' sözcüğünün son hecesinde, '' devâ- yı derd'' tamlamasında ki -yı hecesinde imale yapmalıyız. İkinci mısrada ise ''bana'' sözcüğünün son hecesinde, ''beni'' sözcüğünün son hecesinde imale yapmalıyız.
Kamu bîmârına cânân devâ- yı derd eder ihsân v--- / v--- / v--- / v---
Niçin kılmaz bana dermân beni bîmâr sanmaz mı v--- / v--- / v--(- / v)---
şekline gelir.
3- Med ( Bir buçuk hece, Uzatma ) : ''Uzatma'' demektir. Yani iki kapalı hece arasında bir açık hece bulunması gerektiğinde yapılır. Peki hangi heceleri bir buçuk hece olarak alabiliriz?
* Bir kapalı hece + bir uzun seslinin yan yana bulunduğu heceler yâr, sâz, âb...
*İki sessiz harfin yan yana bulunduğu heceler derd, dost, rahm...
❗ ''n'' ile biten hecelerde yapılmaz.
Vehm ilen söyler dil- i mecrûh peykânun sözin -v-- / -vv- / ---- / v-
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yâre su -v-v / -v-- / -v-v / -v-
Birinci dizeye baktığımızda böyle bir veznin olmadığını görüyoruz. İkinci dizede ise veznin fâ'ilâtün/ fâ'ilâtün/ fâ'ilâtün/ fâ'ilün ( -v-- / -v-- / -v-- / -v- ) olduğunu görürüz. Yapmamız gerekenler ise birinci dizede ''dil-i mecrûh'' tamlamasındaki ''-li'' hecesinde imale ve ''mecrûh'' sözcüğündeki ''-rûh'' ekinde bir buçuk hece almaktır. İkinci dizede ise ''ilen'' deki ''-i'' hecesinde ve ''olsa'' sözcüğündeki ''-sa'' hecesinde imale yapmalıyız.
Vehm ilen söyler dil- i mecrûh peykânun sözin -v-- / -v-- / -v-- / -v-
Birinci dizeye baktığımızda böyle bir veznin olmadığını görüyoruz. İkinci dizede ise veznin fâ'ilâtün/ fâ'ilâtün/ fâ'ilâtün/ fâ'ilün ( -v-- / -v-- / -v-- / -v- ) olduğunu görürüz. Yapmamız gerekenler ise birinci dizede ''dil-i mecrûh'' tamlamasındaki ''-li'' hecesinde imale ve ''mecrûh'' sözcüğündeki ''-rûh'' ekinde bir buçuk hece almaktır. İkinci dizede ise ''ilen'' deki ''-i'' hecesinde ve ''olsa'' sözcüğündeki ''-sa'' hecesinde imale yapmalıyız.
Vehm ilen söyler dil- i mecrûh peykânun sözin -v-- / -v-- / -v-- / -v-
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yâre su -v-- / -v-- / -v-- / -v-
4- Zihaf : ''Kısma'' demektir. Uzun bir heceyi kısa okumaktır. Kusur olarak görülür.
Ölçüsü mefâ'ilün fe'ilâtün mefâ'iün fe'ilün olan aşağıdaki beyitte de aslında uzun olan "Nef'î" sözcüğünün "-î" hecesini ölçüyle uyması için kısaltarak okumak gerekir.
Nedir bu tâli' ile derdi Nef'i- i zârın
Ne şûhu sevse mülâyim dedikçe âfet olur
5-Kasr : ''Kısa kesme, kısaltma'' demektir. Uzun olan Arapça, Farsça sözcüğü ''hafifleştirilerek'' okumaktır. Tahfîf de denir. Yani mâh yerine meh, şâh yerine şeh, nigâh yerine nigeh denmesi gibi.
Bundan başka kimi özel adlarda da kasr yapılmıştır. İstanbul-Stanbul, İskender-Skender, Eflâtun-Felâtun, Aristo-Risto okunması gibi.
Sağ olun
YanıtlaSil